Türkiye’de barış eğitimi hâlâ kenarda köşede kalan bir kavram. Ne müfredatların satır aralarında ne de öğretmen yetiştirme programlarında adı pek geçmiyor. Çoğu zaman ya soyut bir ideal olarak ele alınıyor ya da “savaş” durumlarının karşıtı olarak konuşuluyor. Barış Eğitimi Uygulamaları: İlkokullar İçin Travmaya Duyarlı ve Etkileşim Temelli Etkinlikler kitabını tam da bu eksikliğe bir ses getirebilmek için yazdım.

Şiddetin, savaşın ve adaletsizliğin milyonlarca çocuğu şekillendirmeye devam ettiği bu günlerde, barış eğitiminin artık bir ayrıcalık ya da üzerinde düşünülmesi gereken soyut bir teori değil, hayata geçirilmesi gereken bir zorunluluk olduğuna inanıyorum. Bu zorunluluk ancak şefkate, bilime ve bağlama dayandığında gerçekten dönüştürücü bir güce kavuşabilir. Bu bağlamda tüm çatışmaları sonlandıracak bir tarif vermek yerine bir sınıftan, bir öğretmenden, bir çocuktan başlayarak bir yol haritası sunmaya çalıştım. Biliyoruz ki yapısal dönüşümler, bireysel farkındalıklarla başlar; barış önce sınıf içinde inşa edilir.

UNESCO’nun barış eğitimi programı bu çalışmanın çıkış noktasıydı. Ancak bu kitap bir çevirinin ötesine giderek bir yeniden düşünme ve barış eğitimi programını pedagojik olarak yeniden kurma sürecine dönüştü. Evrensel çerçeveleri alıp sınıfın içine, öğrencinin bedenine, öğretmenin sesine, travmanın sessizliğine dokundurmaya çalıştım.

Freire'nin dediği gibi, eğitim sadece bilgiyi aktarmak değil, bireylerin dünyayı sorgulamasını, değiştirmeye cesaret etmesini sağlayan bir süreçtir. Bu kitapta yapmak istediğim tam olarak bu: bilgiyi değil, dönüşümü konuşmak.

Amacım, evrensel değerleri yerel gerçekliklerle buluşturmak, barışın nasıl somut bir öğretme ve öğrenme pratiğine dönüşebileceğini göstermekti. Çünkü pedagojik uygulamalar bağlama dayanmazsa ya işlevsizleşir ya da dirençle karşılaşır.

Travma, bu çalışmada kenarda duran bir alt başlık değil; tam merkezinde yer alıyor. Çünkü travmaya maruz kalmış bir çocuğun yalnızca bilgiyi değil bazen etrafındakileri tam anlamıyla anlayamadığını, göremediğini, duyamadığını, hatta onlara güvenemediğini biliyoruz. Bu yüzden, travmayı tanımayan ve ona duyarlı bir pedagojik dil geliştirmeyen barış eğitimi programının tam anlamıyla işlevsel ya da kalıcı olamayacağını düşünüyorum. Bu kitapta, barışın sadece anlatılan değil hissedilen, yaşanan ve birlikte inşa edilen bir şeye dönüşmesine özen gösterdim.

Bu kitapta teorik çerçevelere, yalnızca akademik bir harita sunmak için değil, öğretmenin ya da çocuklarla çalışan uzmanların öğrencilere daha derin bir yerden bakabilmesini mümkün kılmak için yer verdim. Bloom’un bilişsel ve duyuşsal taksonomilerini, Kohlberg’in ahlaki gelişim evrelerini, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini bu bağlamda yeniden ele aldım. Ezberlemek için değil; anlamak, tanımak ve birlikte dönüşmek için.

Sınıf yönetimini ortaklaşa kurulan bir düzenin ve güvenli ilişkinin zemini olarak düşündüm. İletişimi yalnızca bir beceri değil, etik bir sorumluluk ve duyarlılık biçimi olarak ele aldım. TAP modeli (Tanıt – Açıkla – Pekiştir), öğretmenin sesini sabitleyen, çocuğa “buradasın, güvendesin” diyen bir pedagojik ritim olarak kurgulandı.

Fakat yalnızca kuramla yetinemezdim. Her bir etkinliği sınıfın gündelik ritmini, çocuğun duygusal dünyasını ve bu coğrafyanın kültürel hafızasını gözeterek tasarlamaya çalıştım. Etkinlikler kültüre ait

oldukları, sınıflarda karşılık bulabilecekleri için kitapta yer aldılar. Her biri, öğretmenin sesiyle, çocuğun bakışıyla, birlikte kurulan sessizlikle anlam kazansın diye yazıldı.

Peki neden barış eğitimi? Neden şimdi?

Çünkü hala çocuklar savaşların, göçlerin, yoksulluğun ve kayıpların gölgesinde büyüyor. Çünkü okullar, çocukların tutunduğu son sabit yapı olabiliyor. Çünkü barış sadece çatışmanın yokluğu değil adaletin, empatinin, onarıcı ilişkilerin varlığıdır. Bu kitap sessiz kalan çocuklara ulaşmaya çalışan öğretmenler ile sadece güvenli değil, aynı zamanda iyileştirici bir mekân olmak isteyen okullar için hazırlandı. Umarım bu kitap, okullarımızda bu varoluşu yeşertecek küçük ama anlamlı bir adım olur ve umarım yalnız kalmaz.

Bu kitabı kesin yargılarla değil, bir yol açma niyetiyle yazdım. Kullanılsın, yeniden düşünülsün, bağlamlara göre dönüştürülsün istedim. Bu yüzden açık erişimli. Bu yüzden davetkar. Barışı yalnızca öğreten değil, yaşayan, sorumluluğunu taşıyan, dert edinen herkese açık bir çağrı.

Kitabın tamamına ücretsiz olarak buradan erişebilirsiniz.


First published: 11 June 2025